İnsanlık
tarihinin doğru varsayılan birçok kuramında köklü değişiklikler yapacak bir
keşif Göbeklitepe (Şanlıurfa). Yapılan kazılardan elde edilen buluntular, eski atalarımızın
bilgi ve inanç geleneğine dair bildiklerimizi değiştirecek ve dinler tarihinin
karanlık sayfalarına ışık tutacak nitelikte. Karbon 14 ile yapılan
tarihlendirmeler günümüzden yaklaşık 12 000 bin yıl öncesine ait olduğunu gösterdi. Daha şimdiden insanlık tarihine ait bilinen en eski ve en büyük
tapınak unvanını aldı. Öneminin daha iyi anlaşılması için şöyle bir tarihsel
karşılaştırma yapalım: Göbeklitepe, İngiltere'deki meşhur Stonhenge'den 7000 ve
bugün dahi nasıl yapıldığı merak konusu olan Mısır piramitlerinden 7500 yıl
daha eski…
Buluntular
neler ve ne anlama geliyorlar?
Tapınak,
çember şeklinde 10 ile 20 metre arasında değişen dairesel alanlardan
oluşuyor. Ortalarında birbirlerine paralel duran iki adet T biçimli büyük
dikili taş var. Bu taşlar bir görüşe göre kadın ve erkeği temsil ediyor. Çemberin etrafı taşlarla örülmüş ve bu taşlar
arasında da ortadakilere oranla daha küçük olan 10 - 12 adet T biçimli taş
bulunuyor. Bu taşlarda elleri önlerinde bağlı şekilde insan bedeni temsil edilmiş. Yani orada yapılan ayini ya da ritüeli izleyen 12 kişiyi temsil ediyor. 12 sayısı hem astronomi hem de astrolojiyle ilgilidir.
Astronomide yılın aylarını gösterirken, astrolojide Zodyak takım yıldızlarının
sayısıdır. Ayrıca Hititlerin 12 tanrısı var, Türklerin takviminde 12 hayvan var, saat 12 sayısı üzerine kurulu, alevilerin inanışında 12 imamın yeri çok büyük, Tevrat'taki inanışa göre Musevilerin 12 kavmi var ve Hz. İsa'nın da 12 havarisi var. Bu durum bütün dinlerin ya da dini inanışlarla ritüellerin bir şekilde burayla ilişkili olduğu düşüncesini ortaya çıkarıyor. Yani bütün bu 12'lerin atası Göbeklitepe mi? Sorular oldukça zorlayıcı. Örneğin; Sümerlilerin az bilinen Sag Ba metninde "yerin değiştirilemez dairesi" diye sözü edilen daire Göbeklitepe'deki D tapınağı olabilir mi? Neden tüm tapınaklar güney yönüne bakıyor? Şimdilik cevaplar bilinmiyor. Şu ana kadar 4 tapınak çıkarılmış durumda. Yaklaşık 20 tapınak daha çıkarılmayı bekliyor....
Ortada
yer alan T biçimli taşların uzunlukları 4 ile 6 metre ve ağırlıkları 40 - 50 ton civarında. Kazı başkanı Alman Arkeolog Profesör Schmidt,
bu kadar büyük ebatlarda ve ağırlıktaki taşların taş ocağından çıkarılması,
işlenmesi ve taşınması için çok sayıda insana gereksinim duyulacağını söylüyor. Bu taşların büyük bir enerji ve çaba harcayarak dikilmesi, bu
alanın ve burada gerçekleşen olayların orada yaşayanlar için ne kadar büyük bir
öneme sahip olduğunu göstermesi bakımından kayda değer görünmekte. Tüm bunlar, burada yaşayan insanları bunu yapmaya zorlayan dini bir motivasyonun olduğunu gösteriyor. Çünkü bu
dönemde avcılık ve toplayıcılıkla geçimlerini sağlayan ve henüz hayvanları
evcileştirmemiş bir topluluktan söz ediyoruz. Burada şaşırtıcı olan ise kazı
buluntularının, o zamanda yaşamış olan insanların sanılanın aksine sadece
günlük var olma kaygısı içinde olmadıkları bunun ötesinde derin dinsel ve mitsel
konularla da uğraşmış olduklarını gösteriyor olmasıdır.
(Göbeklitepe hakkında daha detaylı bilgi için videomu izleyebilirsiniz.)
Dönemin
diğer yerleşim yerlerinde bulunan ocaklara ya da ateş yakılan yerlere ve yaşam
alanlarında olması gereken objelere burada rastlanılmıyor. Yani burada çanak
çömlek kırıntıları yok. Bunun yanında T biçimli taşların olduğu
çemberin iç zemini sıvıyı geçirmeyecek şekilde tasarlanmış. Ayrıca zemin
içinde su kanallarının bulunması, burada sıvı kullanılan (kan, su, alkol) kurban
tarzı bir törenin yapıldığını gösteriyor. Su kanallarının bittiği yerde
bazı taş kaplar bulunmuş. Schmidt, bunları “adak kapları” olarak
isimlendirmiş. Araştırmacılar, bu bilgiler ışığında buranın etrafta bulunan neolitik topluluklar için bir hac,
ritüel ve tapınma merkezi olabileceğini düşünüyor.
Göbeklitepe'deki
keşiften önce yaygın genel düşünce insanoğlunun tarımla yerleşik hayata geçtiği
ardından tapınaklar yaptığı şeklindeydi. Ancak bu keşifle birlikte bu
düşüncenin doğru olmadığı ortaya konulmuş oldu. Schmidt göre; böyle bir
tapınakta bir araya gelen insanlar yerleşik hayata geçmeye karar verdiler. Buna
göre tarım yerleşik hayatı değil, dini mabet etrafında toplanan insanlar
hayatta kalma arzusuyla bir araya gelerek yerleşik hayata geçtiler ve tarıma
başladılar. İşte bu ezber bozan bir bilgi...
Kazılarda
çıkartılan bulgulardan biri de oldukça dikkat çekmektedir. Kazılarda en büyüğü
160 litrelik olan kireç taşına oyulma bira varilleri bulunmuştur. Bu bulgu
burada yaşayan insanların bira yapmayı bildiklerini ve bira içtiklerini
gösteriyor. Schmidt ise insanoğlunun bira uğruna tarıma başladığını ifade
ederek ezber bozan bir yorum yapıyor. Buğdayın ilk versiyonlarının da
Göbeklitepe eteklerinde bulunması tarımın da bu yörede başlamış olabileceğini
gündeme getiriyor.
T
biçimli taşların üzerinde hayvan betimlemeleri ve çeşitli semboller dikkat
çekmektedir. H şekli, halka motifi ve U şekli gibi birçok sembol taşlara
kabartma olarak işlenmiştir. Schmidt, H kabartmasının erkeği, daire ve yarım
ayın ise kadını temsil ettiğini düşünmektedir. Ayrıca Pagan kültürünce yarım
daire içindeki tam daire bekareti simgelemektedir. Bu ise diğer bir anlamda
saflığın ve arınmanın ifade edilmesidir.
T biçimli steller üzerine çöl varanı, sürüngen
kabartmaları, ağzı açık ve dişleri korkunç bir şekilde betimlenen kurt
kafaları, yaban domuzları, turna, leylek, tilki, yılan, akrep, yabani koyun,
aslan, örümcek, kuş türleri ve kafası olmayan insan kabartması ile ereksiyon
halindeki erkeklik organıyla tasvir edilmiş erkek gibi tasvirler yer
almaktadır.
Bu
taş steller üzerinde resmedilen hayvanların çoğunluğunun saldırgan hayvanlardan
olması düşündürücüdür. Bu hayvanların seçilmesinin amacının kötülüklerden veya
tehlikelerden korumak ve korkutmak olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca bu
hayvanların dikili taşların alt kısımında yer almaları ve bakanlara doğru
sürünerek geliyor izlenimi uyandırması da dikkat çekmektedir. Peki, korunulması
gereken nedir? Bu sorunun cevabı muğlak.
Göbeklitepe'de
diğer neolitik yerleşmelerinde görülmeyen kapı deliği taşları, büyük taş
halkalar, düğme benzeri nesneler ve takı formları bulunmuş. Buna karşın
dönemde sıkça kullanılan kadını betimleyen resim ve kilden figürlere
rastlanmamış. Bu durum için Schmidt, kadın figürünün geniş anlamda bereketin
sembolü olduğunu ve bunun sonucunda da yaşam anlamına geldiği; bu figürün
Göbeklitepe'de yer almamış olmasını da buranın ölümü çağrıştıran bir merkez
olduğunu gösterdiği yorumunda bulunuyor. Bugüne kadar yapılan kazılarda
mezar bulunamaması ise farklı düşünceleri akıllara getiriyor. Kazılarda
tapınak çevresinde hayvan kemikleriyle birlikte insan kemiklerinin de bulunması
"güneşe gömme" geleneğini öne çıkarıyor. Bu gelenekte ölüler,
tapınak çevresinde bırakılıyor; yırtıcı kuşlar ve hayvanlar gelip bu ölüleri
yiyor.
12
000 yıl önce yapılmış olan bu tapınaklar nasıl günümüze kadar bozulmadan
kalmıştır?
Tapınakların bir bölümü zaman içinde hava etkisi ve erozyon gibi doğal
olaylarla kapanmışken geri kalan bölümü ise yapıldıktan 1000 yıl sonra taş ve
toprak malzemelerle bizzat yapanlar tarafından gömülmüş. Peki, neden kendi
elleriyle yaptıkları dini mabetlerini gene kendi elleriyle gömmüşler? Bu
sorunun cevabı için üretilen cevapların hepsinin ortak noktasında gelmesini
bekledikleri kötü bir durum yer almaktadır. Bu bir doğal afet veya bir savaş
olabilir. Diğer bir yaklaşım ise bu bölgede yaşayan insanların yaklaşmakta olan
bir hakim güç tarafından inançlarından dolayı cezalandırılma endişesiyle
inançlarını somut olarak gösteren tapınakların gizlenmesidir.
Nerede
ve Nasıl Keşfedildi?
Göbeklitepe,
Şanlıurfa'nın 17 km doğundaki Örencik Köyü'nün 3 km kuzeydoğusunda yer
almaktadır. Bölgedeki ilk yüzey araştırmaları 1963 yılında Türk ve Amerikalı
bilim adamlarınca yapılmış. Ancak arkeolojik değeri tam olarak anlaşılamamış.
1995 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji
Enstitüsü'nden Arkeolog Harald Hauptmann'ın danışmanlığında yüzey araştırmaları
yapılmış ve 1996 yılından itibaren 2006 yılına kadar Şanlıurfa Müze Müdürlüğü
başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Arkeolog Klaus Schmidt
danışmanlığında kazı çalışmaları sürdürülmüştür. 2007 yılından itibaren ise
Bakanlar Kurulu kararıyla Schmidt başkanlığında kazılar sürdürülmeye başlanmıştır. Ancak 2014 yılında Schmidt, Almanya'da kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir.
Bu bölge -Urfa ve Harran
civarı- dinlerin ve mitlerin ortaya çıkıp harmanlandığı yer olarak
biliniyor. Tek Tanrılı dinlerin başlangıç noktası kabul edilen Hz. İbrahim
burada 75 yıl yaşamış. Romalılar buraya putperes şehir anlamında
Hellonopolis adını vermişler. Güneş Tanrısı “Şamaş” ile ay Tanrısı “Sin” e ait
mabetlerin bulunduğu Mezopotamya’nın putperesliğin en önemli yerleşim yeridir.
Kitabı Mukaddes’te geçen ve Hz. Adem’in var edildiği ve yerleştirildiği Aden Bahçesi’nin de bu bölgede yer aldığı
düşünülüyor. Sebebi ise Aden'den doğup dört kola ayrılan akarsuların ikisinin Fırat ve Dicle olmasıdır.
Kısacası avcılık ve toplayıcılıkla hayatta kalmaya çalışan ve ilkel olarak nitelendirdiğimiz bu insanların buradaki kabartmaları ve heykelleri yapmış olmaları sanatta ne derece ileri gittiklerini gösteriyor. Ayrıca burada kullanılan hayvan figürlerinin ve sembollerin binlerce yıl sonraki Sümer, Mısır ve Hitit gibi uygarlıklar tarafından da kullanılmış olması akıllara uygarlıkların çıkış noktasının burası olduğu fikrini getiriyor. Sonuç olarak bu insanların da bir dünya görüşleri, evren tasavvurları ve inançları vardı. İnsanlığa farkındalıklarını gösteren figürler, semboller ve işaretler bıraktılar.
Bahreyn'in başkenti Manama'da gerçekleştirilen UNESCO 42. Dünya Miras Komitesi toplantısında, daha önce geçici listede yer alan Göbeklitepe'nin kalıcı liste olan UNESCO Dünya Miras Listesine alınmasına 4 Temmuz 2018'de karar verildi. Böylece UNESCO Dünya Miras Listesindeki 18. alanımız Göbeklitepe oldu.
Göbeklitepe, tarihe ve inançların doğuşuna ait bilgilerimizi kökünden sarstı. Devam edilen kazı çalışmasından çıkacak buluntular bakalım daha bizi ne kadar şaşırtacak? Merakla bekliyoruz.
(Takip edebilir, yorum yapabilir ve paylaşabilirsiniz. Bilgi paylaşılınca güzel.)
Kaynaklar:
Özalp,
H.(2016). İnsanlığın en eski tapınağı Göbeklitepe teolojik olarak bize ne
söyler?. Bilimhane XXX.1, 59-74.
Collins, A. (2014). Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu. Alfa.
Luckert, Karl W. (2013). Göbekli Tepe. Alfa
SCHMIDT,
C. (2007), Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alan Göbeklitepe: En Eski
Tapınağı Yapanlar, Çev. Rüstem Aslan, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Toprak,
B. (2016). Dinler tarihi perspektifinden Klaus Schmidt ve Göbekli Tepe. V.
Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi. Bildiriler Kitabı III.
İnsanlık tarihinin doğru varsayılan birçok kuramında köklü değişiklikler yapacak bir keşif Göbeklitepe (Şanlıurfa). Yapılan kazılardan elde edilen buluntular, eski atalarımızın bilgi ve inanç geleneğine dair bildiklerimizi değiştirecek ve dinler tarihinin karanlık sayfalarına ışık tutacak nitelikte. Karbon 14 ile yapılan tarihlendirmeler günümüzden yaklaşık 12 000 bin yıl öncesine ait olduğunu gösterdi. Daha şimdiden insanlık tarihine ait bilinen en eski ve en büyük tapınak unvanını aldı. Öneminin daha iyi anlaşılması için şöyle bir tarihsel karşılaştırma yapalım: Göbeklitepe, İngiltere'deki meşhur Stonhenge'den 7000 ve bugün dahi nasıl yapıldığı merak konusu olan Mısır piramitlerinden 7500 yıl daha eski…
Buluntular neler ve ne anlama geliyorlar?
Tapınak,
çember şeklinde 10 ile 20 metre arasında değişen dairesel alanlardan
oluşuyor. Ortalarında birbirlerine paralel duran iki adet T biçimli büyük
dikili taş var. Bu taşlar bir görüşe göre kadın ve erkeği temsil ediyor. Çemberin etrafı taşlarla örülmüş ve bu taşlar
arasında da ortadakilere oranla daha küçük olan 10 - 12 adet T biçimli taş
bulunuyor. Bu taşlarda elleri önlerinde bağlı şekilde insan bedeni temsil edilmiş. Yani orada yapılan ayini ya da ritüeli izleyen 12 kişiyi temsil ediyor. 12 sayısı hem astronomi hem de astrolojiyle ilgilidir.
Astronomide yılın aylarını gösterirken, astrolojide Zodyak takım yıldızlarının
sayısıdır. Ayrıca Hititlerin 12 tanrısı var, Türklerin takviminde 12 hayvan var, saat 12 sayısı üzerine kurulu, alevilerin inanışında 12 imamın yeri çok büyük, Tevrat'taki inanışa göre Musevilerin 12 kavmi var ve Hz. İsa'nın da 12 havarisi var. Bu durum bütün dinlerin ya da dini inanışlarla ritüellerin bir şekilde burayla ilişkili olduğu düşüncesini ortaya çıkarıyor. Yani bütün bu 12'lerin atası Göbeklitepe mi? Sorular oldukça zorlayıcı. Örneğin; Sümerlilerin az bilinen Sag Ba metninde "yerin değiştirilemez dairesi" diye sözü edilen daire Göbeklitepe'deki D tapınağı olabilir mi? Neden tüm tapınaklar güney yönüne bakıyor? Şimdilik cevaplar bilinmiyor. Şu ana kadar 4 tapınak çıkarılmış durumda. Yaklaşık 20 tapınak daha çıkarılmayı bekliyor....
Ortada
yer alan T biçimli taşların uzunlukları 4 ile 6 metre ve ağırlıkları 40 - 50 ton civarında. Kazı başkanı Alman Arkeolog Profesör Schmidt,
bu kadar büyük ebatlarda ve ağırlıktaki taşların taş ocağından çıkarılması,
işlenmesi ve taşınması için çok sayıda insana gereksinim duyulacağını söylüyor. Bu taşların büyük bir enerji ve çaba harcayarak dikilmesi, bu
alanın ve burada gerçekleşen olayların orada yaşayanlar için ne kadar büyük bir
öneme sahip olduğunu göstermesi bakımından kayda değer görünmekte. Tüm bunlar, burada yaşayan insanları bunu yapmaya zorlayan dini bir motivasyonun olduğunu gösteriyor. Çünkü bu
dönemde avcılık ve toplayıcılıkla geçimlerini sağlayan ve henüz hayvanları
evcileştirmemiş bir topluluktan söz ediyoruz. Burada şaşırtıcı olan ise kazı
buluntularının, o zamanda yaşamış olan insanların sanılanın aksine sadece
günlük var olma kaygısı içinde olmadıkları bunun ötesinde derin dinsel ve mitsel
konularla da uğraşmış olduklarını gösteriyor olmasıdır.
(Göbeklitepe hakkında daha detaylı bilgi için videomu izleyebilirsiniz.)
Dönemin diğer yerleşim yerlerinde bulunan ocaklara ya da ateş yakılan yerlere ve yaşam alanlarında olması gereken objelere burada rastlanılmıyor. Yani burada çanak çömlek kırıntıları yok. Bunun yanında T biçimli taşların olduğu çemberin iç zemini sıvıyı geçirmeyecek şekilde tasarlanmış. Ayrıca zemin içinde su kanallarının bulunması, burada sıvı kullanılan (kan, su, alkol) kurban tarzı bir törenin yapıldığını gösteriyor. Su kanallarının bittiği yerde bazı taş kaplar bulunmuş. Schmidt, bunları “adak kapları” olarak isimlendirmiş. Araştırmacılar, bu bilgiler ışığında buranın etrafta bulunan neolitik topluluklar için bir hac, ritüel ve tapınma merkezi olabileceğini düşünüyor.
Göbeklitepe'deki
keşiften önce yaygın genel düşünce insanoğlunun tarımla yerleşik hayata geçtiği
ardından tapınaklar yaptığı şeklindeydi. Ancak bu keşifle birlikte bu
düşüncenin doğru olmadığı ortaya konulmuş oldu. Schmidt göre; böyle bir
tapınakta bir araya gelen insanlar yerleşik hayata geçmeye karar verdiler. Buna
göre tarım yerleşik hayatı değil, dini mabet etrafında toplanan insanlar
hayatta kalma arzusuyla bir araya gelerek yerleşik hayata geçtiler ve tarıma
başladılar. İşte bu ezber bozan bir bilgi...
Kazılarda
çıkartılan bulgulardan biri de oldukça dikkat çekmektedir. Kazılarda en büyüğü
160 litrelik olan kireç taşına oyulma bira varilleri bulunmuştur. Bu bulgu
burada yaşayan insanların bira yapmayı bildiklerini ve bira içtiklerini
gösteriyor. Schmidt ise insanoğlunun bira uğruna tarıma başladığını ifade
ederek ezber bozan bir yorum yapıyor. Buğdayın ilk versiyonlarının da
Göbeklitepe eteklerinde bulunması tarımın da bu yörede başlamış olabileceğini
gündeme getiriyor.
T biçimli taşların üzerinde hayvan betimlemeleri ve çeşitli semboller dikkat çekmektedir. H şekli, halka motifi ve U şekli gibi birçok sembol taşlara kabartma olarak işlenmiştir. Schmidt, H kabartmasının erkeği, daire ve yarım ayın ise kadını temsil ettiğini düşünmektedir. Ayrıca Pagan kültürünce yarım daire içindeki tam daire bekareti simgelemektedir. Bu ise diğer bir anlamda saflığın ve arınmanın ifade edilmesidir.
T biçimli steller üzerine çöl varanı, sürüngen
kabartmaları, ağzı açık ve dişleri korkunç bir şekilde betimlenen kurt
kafaları, yaban domuzları, turna, leylek, tilki, yılan, akrep, yabani koyun,
aslan, örümcek, kuş türleri ve kafası olmayan insan kabartması ile ereksiyon
halindeki erkeklik organıyla tasvir edilmiş erkek gibi tasvirler yer
almaktadır.
Bu taş steller üzerinde resmedilen hayvanların çoğunluğunun saldırgan hayvanlardan olması düşündürücüdür. Bu hayvanların seçilmesinin amacının kötülüklerden veya tehlikelerden korumak ve korkutmak olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca bu hayvanların dikili taşların alt kısımında yer almaları ve bakanlara doğru sürünerek geliyor izlenimi uyandırması da dikkat çekmektedir. Peki, korunulması gereken nedir? Bu sorunun cevabı muğlak.
Göbeklitepe'de diğer neolitik yerleşmelerinde görülmeyen kapı deliği taşları, büyük taş halkalar, düğme benzeri nesneler ve takı formları bulunmuş. Buna karşın dönemde sıkça kullanılan kadını betimleyen resim ve kilden figürlere rastlanmamış. Bu durum için Schmidt, kadın figürünün geniş anlamda bereketin sembolü olduğunu ve bunun sonucunda da yaşam anlamına geldiği; bu figürün Göbeklitepe'de yer almamış olmasını da buranın ölümü çağrıştıran bir merkez olduğunu gösterdiği yorumunda bulunuyor. Bugüne kadar yapılan kazılarda mezar bulunamaması ise farklı düşünceleri akıllara getiriyor. Kazılarda tapınak çevresinde hayvan kemikleriyle birlikte insan kemiklerinin de bulunması "güneşe gömme" geleneğini öne çıkarıyor. Bu gelenekte ölüler, tapınak çevresinde bırakılıyor; yırtıcı kuşlar ve hayvanlar gelip bu ölüleri yiyor.
12
000 yıl önce yapılmış olan bu tapınaklar nasıl günümüze kadar bozulmadan
kalmıştır?
Tapınakların bir bölümü zaman içinde hava etkisi ve erozyon gibi doğal olaylarla kapanmışken geri kalan bölümü ise yapıldıktan 1000 yıl sonra taş ve toprak malzemelerle bizzat yapanlar tarafından gömülmüş. Peki, neden kendi elleriyle yaptıkları dini mabetlerini gene kendi elleriyle gömmüşler? Bu sorunun cevabı için üretilen cevapların hepsinin ortak noktasında gelmesini bekledikleri kötü bir durum yer almaktadır. Bu bir doğal afet veya bir savaş olabilir. Diğer bir yaklaşım ise bu bölgede yaşayan insanların yaklaşmakta olan bir hakim güç tarafından inançlarından dolayı cezalandırılma endişesiyle inançlarını somut olarak gösteren tapınakların gizlenmesidir.
Nerede
ve Nasıl Keşfedildi?
Göbeklitepe,
Şanlıurfa'nın 17 km doğundaki Örencik Köyü'nün 3 km kuzeydoğusunda yer
almaktadır. Bölgedeki ilk yüzey araştırmaları 1963 yılında Türk ve Amerikalı
bilim adamlarınca yapılmış. Ancak arkeolojik değeri tam olarak anlaşılamamış.
1995 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji
Enstitüsü'nden Arkeolog Harald Hauptmann'ın danışmanlığında yüzey araştırmaları
yapılmış ve 1996 yılından itibaren 2006 yılına kadar Şanlıurfa Müze Müdürlüğü
başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Arkeolog Klaus Schmidt
danışmanlığında kazı çalışmaları sürdürülmüştür. 2007 yılından itibaren ise
Bakanlar Kurulu kararıyla Schmidt başkanlığında kazılar sürdürülmeye başlanmıştır. Ancak 2014 yılında Schmidt, Almanya'da kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir.
Bu bölge -Urfa ve Harran civarı- dinlerin ve mitlerin ortaya çıkıp harmanlandığı yer olarak biliniyor. Tek Tanrılı dinlerin başlangıç noktası kabul edilen Hz. İbrahim burada 75 yıl yaşamış. Romalılar buraya putperes şehir anlamında Hellonopolis adını vermişler. Güneş Tanrısı “Şamaş” ile ay Tanrısı “Sin” e ait mabetlerin bulunduğu Mezopotamya’nın putperesliğin en önemli yerleşim yeridir. Kitabı Mukaddes’te geçen ve Hz. Adem’in var edildiği ve yerleştirildiği Aden Bahçesi’nin de bu bölgede yer aldığı düşünülüyor. Sebebi ise Aden'den doğup dört kola ayrılan akarsuların ikisinin Fırat ve Dicle olmasıdır.
Kısacası avcılık ve toplayıcılıkla hayatta kalmaya çalışan ve ilkel olarak nitelendirdiğimiz bu insanların buradaki kabartmaları ve heykelleri yapmış olmaları sanatta ne derece ileri gittiklerini gösteriyor. Ayrıca burada kullanılan hayvan figürlerinin ve sembollerin binlerce yıl sonraki Sümer, Mısır ve Hitit gibi uygarlıklar tarafından da kullanılmış olması akıllara uygarlıkların çıkış noktasının burası olduğu fikrini getiriyor. Sonuç olarak bu insanların da bir dünya görüşleri, evren tasavvurları ve inançları vardı. İnsanlığa farkındalıklarını gösteren figürler, semboller ve işaretler bıraktılar.
Bahreyn'in başkenti Manama'da gerçekleştirilen UNESCO 42. Dünya Miras Komitesi toplantısında, daha önce geçici listede yer alan Göbeklitepe'nin kalıcı liste olan UNESCO Dünya Miras Listesine alınmasına 4 Temmuz 2018'de karar verildi. Böylece UNESCO Dünya Miras Listesindeki 18. alanımız Göbeklitepe oldu.
Göbeklitepe, tarihe ve inançların doğuşuna ait bilgilerimizi kökünden sarstı. Devam edilen kazı çalışmasından çıkacak buluntular bakalım daha bizi ne kadar şaşırtacak? Merakla bekliyoruz.
Bahreyn'in başkenti Manama'da gerçekleştirilen UNESCO 42. Dünya Miras Komitesi toplantısında, daha önce geçici listede yer alan Göbeklitepe'nin kalıcı liste olan UNESCO Dünya Miras Listesine alınmasına 4 Temmuz 2018'de karar verildi. Böylece UNESCO Dünya Miras Listesindeki 18. alanımız Göbeklitepe oldu.
Göbeklitepe, tarihe ve inançların doğuşuna ait bilgilerimizi kökünden sarstı. Devam edilen kazı çalışmasından çıkacak buluntular bakalım daha bizi ne kadar şaşırtacak? Merakla bekliyoruz.
(Takip edebilir, yorum yapabilir ve paylaşabilirsiniz. Bilgi paylaşılınca güzel.)
Kaynaklar:
Özalp,
H.(2016). İnsanlığın en eski tapınağı Göbeklitepe teolojik olarak bize ne
söyler?. Bilimhane XXX.1, 59-74.
Collins, A. (2014). Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu. Alfa.
Luckert, Karl W. (2013). Göbekli Tepe. Alfa
SCHMIDT, C. (2007), Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alan Göbeklitepe: En Eski Tapınağı Yapanlar, Çev. Rüstem Aslan, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Collins, A. (2014). Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu. Alfa.
Luckert, Karl W. (2013). Göbekli Tepe. Alfa
SCHMIDT, C. (2007), Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alan Göbeklitepe: En Eski Tapınağı Yapanlar, Çev. Rüstem Aslan, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Toprak,
B. (2016). Dinler tarihi perspektifinden Klaus Schmidt ve Göbekli Tepe. V.
Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi. Bildiriler Kitabı III.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder